Moğolistanlı Kardeşlerimiz

Vakfımıza gelen güzel misafirlerimiz Moğolistanlıydı. O kadar samimi ve içtenler ki insan onlara karşı soğuk duramıyor. Çoğu yaşından küçük gösteriyor zaten gençler 🙂 Her şeyden öteye Kardeşliği ve Ümmet Şuurunu kalbimin en ücra köşesine kadar hissettim. Onlarla tanışıp konuşmak yıllardır görmediğin kardeşini görmüşsün gibi bir his. Hizmete olan bağımı arttırdı bu güzel insanlar. Gözlerle iletişim kurduk çoğuyla, aralarına yeni katılan kardeşim Nefise Ablanın hikayesini anlatmak istiyorum bizlere ilham olsun İnşAllah: Yaklaşık 3 ay önce Türkiye’ye gelmiş ve 3 aya rağmen Türkçesi yıllardır bu topraklarda gibi. Moğolistan da yaşayan ama Kazakistan asıllı 18 yaşında tatlımı tatlı bir genç. Moğalistanlı tüm ablalar evlerine 2 senede bir gidebiliyorlar… Ne büyük bir Cihad Ya Rab, ailelerinden, kardeşlerinden ve memleketlerinden ayrı 2 yıl… Ve Nefise Abla 3 ay önce Türkiye’ye geldiğinde kapanmış Rabb’im daim etsin. Yaklaşık 5 dil biliyor 18 yaşında olmasına rağmen. Nefise Ablanın arkadaşlarına beni kardeşim diye tanıtması sanırım en mükemmel şeydi. Ettikleri dualar o kadar güzel ki kuş olup cennete uçası geliyor insanın 🙂 Bu güzel ziyaretleri dualarıma giren insan sayısını ve ablam katogorisini baya bir arttırdı:) Allah onlardan razı olsun…

Ümmet’i dualarınızda unutmayın, farklı coğrafyalarda kardeşlerimiz olduğunu unutmamamız duasıyla Allah’a emanet olun.

Aşk mı? Sevda mı?

Bu sorunun cevabı, kelimelerin anlamın da saklı gelin bir bakalım.

aşk nedir?

Aşk, bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusudur ama unuttuğunuz bir detay var ki aşk, bedel istemektedir. Misal bir genç, bir kızı seviyor karşılığında onun da onu sevmesini bekliyor. O onu sevmeyince vuruyor. Parçalayıp çöpe atıyor ardından kendi canına da kıyıyor. Bu mu aşk? Bu mu sizin sevgi anlayışınız? Sokaklar dokunmaların sayısını sayamazken, gözlerin kapalı sevmek çok başka bir şeymiş demiyor mu şair? Aşk, ama kime göre neye göre? Aşk nedir asıl bilir misin? Leyla’dan geçip Mevla’yı bulmaktır. Aşk Mecnun’un, Leyla’nın mahallesinde yaşayan köpeğin gözlerinden öpmesiydi.

sevda nedir?

Sevda, aşırı ve güçlü istek anlamına gelmekte aşkla eş anlamlı gibi neredeyse ama onları birbirinden ayıran en büyük detay, sevdanın bedel istememesidir.  Birini seversin ama onun seni sevmesini beklemezsin, belki kaba tabirle enayilik olarak bakılıyor. Yanılıyorsunuz, tıpkı her konuda olduğu gibi. Sevda özünde temizdir, aşk gibi ama aşk zamane gençlerinin diline sakız olmuştur. Sevda ise temizliğini korumaktadır.

Diyeceğim o dur ki, Leyla’dan geçip aşkın özüne kavuşacaksan AŞK güzeldir.Sevda’ya tutulupta da  Hakka varabilirsin. Sevda temizdir, temiz kalmıştır…

Zaten mesele, sevda ve aşk değildir. Mesele sevda ve aşktan öteye sevdasız ve aşksız olmaktır. Maksadım harama bulaştırmak değildir. Aksine haram bataklığından kurtarmaktır. Mecnun olmak, zarar vermez. Mecnun’suz kalmak zarar verir.

(Mehmet Yıldız videosundan ilham alınmıştır.)

Kayıpları bulmak

Hayat, uçurumda düşmemek için uğraştığımız mücadeleye benzer.

Uçurumdan yuvarlanmamak için çırpınmak: Yaşamaktır. Yuvarlanmak ise: Ölüm, tutunacak dal bulmakta: İslamiyettir. Bazı şeyler Allah’ın varlığını ispat eder demek isterdim lakin her şey Allah’ın varlığını ispat ediyor. Şuan bunu farklı tevafuklarla okuman bile… Yanınızda dal olmasına rağmen atlar mısınız uçurumdan? Dürüst olalım, akıllı bir kimse asla böyle bir şey yapmaz. Akıllı kimse o dala sımsıkı sarılır. Peki ya biz sımsıkı sarılmaktan öteye neden sarılmıyoruz o dala? Aklımızı yitirmedik inanın bana, sadece o dalı göremiyoruz yada görmezden geliyoruz. Siz karar verin hangisi? Güvendiğimiz malın, şanın, şöhretin ve sevgilinin bizi bıraktığını görmedik mi? Ne varsa güvendiğimiz, Allah’tan başka yıkıldı üzerimize. Tıpkı iffet ve hayamız gibi, tıpkı terbiyemiz ve ahlakımız gibi.

Boşverin sokaklardaki şiiri, sokakların iffetinden haber verin bana!

Küfrün yerini bıraktığı güzel sözlerden, zinanın yerini bıraktığı helal yuvalardan… Farkına varmak gerek artık, İnsan; Kuş misalidir. Yaralı kanadıyla uçmaya çalışır. Çünkü çabalamak uğraşmak insan fıtratında var olan bir şeydir. Ne zaman üşendik, umutsuzluğu seçtik işte o zaman yıkıldı insan… ‘Kanadım yaralı’ dedi ve hayatını kafeste geçirdi. Önünde onu kurtaran dalı göremedi. Uçmanın özgürü olacağına; Umutsuzluğun sürgünü oldu. Bir nesil işte bu yüzden helak oldu. O dalı görmek çabalamak ve inanmakta saklıydı. Ah insanoğlu gözlerinin önünde bunu da kaybetti…

 Anlamadı ki, hiçbir şey için nefes aldığı sürece geç değil!

Selamün Aleyküm, yüreği güzel insanlar, ne zamandır yazı gelmiyordu bende sürpriz yapayım dedim 🙂 Pes etmek sana yakışmıyor evet, evet doğru anladın bunu okuyan kişi: PES ETME, KENDİNE GÜVEN VE ÖZGÜVENİNLE EGONU KARIŞTIRMA! Sana inanıyorum, başarabilirsin.

Ey İnsan!

Affet beni, sana insan diyorum. Ama hemen kızma gel beni bir dinle; herkes aynı şeyi söylüyor değil mi? ” Halep ölüyor…”  Bu sözü çok duyduğunu biliyorum. Hiç şüphen olmasın ki bende çok duydum! Ama mesele duymakta değil! Anlayabilmekte, asıl mesele harekete geçebilmekte… Ve sen elhamdülillah müslümanım deyip, müslüman kardeşinin bin çığlığına susmuş, onu daima hor görmüş hala gerçeği görememiş kendini insan ilan eden varlıksın. Haklısın sana gerçeği göremediğin için kızamam çünkü işin mayası -gerçeği- gözle değil, kalple görülür çoğu zaman… Kardeşlerimiz, çığlık atarken sağır taklidi yapmaktan bıkmadık…

Bitmek bilmeyen çığlıklara bitmek bilmeyen suskunluklar olduğundan bitmedi mi bu insanlık?

Empati kelimesini duymuşsundur belki hayatında, ama hiç uyguladın mı? Bomba düşen şehrin görüntülerini görmüşsündür mutlaka. ama canın hiç yandı mı? Sen madem duyuyorsun, görüyorsun da neden insanı insan yapan unsuru kullanmıyorsun? Beynini neden bir katliamı düşünmeye layık görmüyorsun? Çünkü bu durumda olan sen değilsin değil mi?  Ümmetin son kalesinin Türkiye olduğunu bilmiyorsun değil mi? Savaşta yardım ekiplerinin ağlayan çocukları “sizi Türkiye’ye götüreceğiz” diye susturduklarını bilmiyorsun değil mi? Savaşta nice erkeklerin ” eşlerimize, kızlarımıza cinsel istismarı bırakın onları öyle öldürmeyin, fetva çıkarında onları biz öldürelim.” Diye hıçkırıklara boğulduğunu bilmiyorsun değil mi?

sen tüm bu olanlara üç maymun oynadın…

Şimdi seni oralara götürmeyi ne çok isterdim. Sokağa çıktığında her yerde insan parçaları olduğunu görmeni, minicik bebeklerin enkaz altında nasıl kaldığını, kız çocuklarının gözünün önünde nasıl taciz edildiğini, her gece bomba sesleriyle uyumanın nasıl olduğunu… En önemlisi bu zulme susan insanlar için ne düşüneceğini bilmeyi.

Bunca dediklerimden sonra sana konuş deseler, tek bir yanıt verirsin belkide;”Sözün bittiği yerdeyim.” Dersin. Hayır, hayır kardeşim sözün değil;

insanlığın bittiği yer burası…

Ve üzülerek ekliyorum ki; bu yazımı burada bitirmek zorundayım. Ama inanın bana denizler kadar mürekkebim, yeryüzü kadar kağıdım olsa yinede yazacaklarıma yetmez!!!

“Her yer Suriyeli doldu” diyorsun ya, orada ölen binlerin hatırına deme…

Halep’te ki kardeşlerime Allah’tan yardım ve sabırlar diler, kendini insan sanan ve bu bataklığa düşen kardeşlerime ise; Rabb’imden hidayet ve vicdan niyaz ederim…

Ölüm, ölmek bu kelimeler bana o kadar uzak geliyor ki ya bilemedim nasıl anlatılır. Nasıl ya? Toprağın altına bırakılıp gidicek miyiz? Hayallerimiz, dualarımız, hedeflerimiz bitmiş mi olucak? Bazen kocaman bir boşluk hissediyorum içimde. Ben kimim? Neden burdayım? Bu evren nasıl oluştu? Bilinmezliğe yolculuk yapıyorum çoğu zaman. Bana uzak geliyor ölüm oysa… Oysa bir adım yanımda! Ama idrak edemiyorum çoğu zaman, hep kendime yazılar yazıyorum. Çünkü bu dünyayı bırakıp gittiğimde hani olurda biri okursa diye. Telefonumda saçma saçma yazılar resimler olucağına düzgün bir yazılar resimler olması tercihim. Yaşıtlarımdan farklı takılıyorum bugünler de. Nedendir bilinmez, kafa dengimde insan arıyorum. Ama sanırım huzuru aradığım kadar hiçbir şeyi aramıyorum. Kime güveneceğimi kestiremiyorum. Dediklerim, yaptıklarım yanlış anlaşılıyor çoğu zaman. Eminim benim gibi olanlar vardır. Var tamam da nerde bu insanlar? Elimden tutar mısınız artık? Çünkü ben dertlerimi tek başıma sırtıma yüklemekten yoruldum. Dokunsalar ağlarım modundan çok dokunsalar yıkılırım modundayım. Bir gün ölüp gidince insanların tepkilerini merak ediyorum. Kim ne yapacak? Beni takan olmayacak biliyorum. Ama bir umut belki beni gerçekten sevmişlerdir… Gün geçtikçe umudum bu konuda tükense de her neyse deyip geçiyorum. 1 bardak dahi kırmamak için dikkatli davranan insanlar, bir kalbi kırmak için çok hevesli davranıyor. Zaten benim canımı yakan bu.

Güzel seminer & imza günü

Öncelikle bu güzel semineri gerçekleştiren yüzlerce derttaşı bir araya getiren çok sevdiğim ve sizlere de tavsiye ettiğim Hikmet Anıl ÖZTEKİN abiye selam ve dua ile,

Aslında ne güzel tevafuktur ki Hikmet abi Bursa’ya gelmeden bir gün önce youtube’ta bir videosuna denk geldim ve gerçekten feyiz doluydu. Açıkçası etkilenmemek elde bile değildi. Kitabını da önceden almıştım. Ama okumamıştım. Daha bir gün önce ‘işte kitap,diğerleri gibi’ derken şuan’ işte bu kitap, diğerlerinden farklı olan’ diyorum. Ciddi anlamda beni derinden sarsan güzel bir seminer oldu. Elbette bunlardan sizlere bahsediceğim ama öncelikle nereye geldi? neler konuştu? beni en çok etkileyen yerler neresi oldu? onlardan bahsetmek istiyorum.

Geldiği yer: Bursa\ Yıldırm’dı. Yıldırım belediye başkanına bize tanıdığı bu güzel fırsat için teşekkür ediyorum.Barış Manço Kültür Merkezi’nde verdi semineri. Buraya bayıldım. İçinde tiyatro, sinema, seminer, eğlence, yiyecek gibi bir sürü şeyin bulunduğu harika bir kültür merkezi.Gezmeye fırsatım olmadı ama yakın zamanda gezmeyi planlıyorum.

film-rulosu-377

Tabi kapıdan içeri girdik. Ben heycanlamaya başladım. Saat 20.00’daydı. Bir on beş dakika sonra falan başladı. Koltuğa geçtim ama zor duruyorum. Sürekli düşünüyorum ne olacak? nasıl olacak? ya imza alamazsam? boş koltuk kaldı mı? ve bir sürü düşünce daha… İlk gördüğüm zaman ki duyguyu nasıl anlatırım bilmiyorum. Tabiki de videolarındakinden daha değişik geldi, samimi, hisli… Eğer fırsatınız varsa kaçmaz bu fırsat, benden demesi.

film-rulosu-386

Ve işte bu da anlatmaya çalıştığım seminerin ilk dakikaları, ilk geldiğinde içimden bir ‘ eyvah’ demedim değil. Çünkü sesi kısıktı. Meğer rahatsızmış ama elhamdülillah açıldı sonradan. Yapısı çok sakin, anlaşılır, yalın bir dili var. Ve de etkileyici.

film-rulosu-389

Bu anın yeri bende ayrı. İmza bir yana yaklaşık beş dakika orada durdum. Yani izledim ne tepkiler veriyor, neler söylüyor. Açıkçası beklediğim samimiyetten daha fazlasını gördüm. Okurlarına diğer bir değişle derttaşlarına gösterdiği abican tavırı da samimiyetinin bir parçasıydı. İzlediklerimi size de aktarmak isterim: Benden önce bir grup abla kitaplarını imzalattı ve telefonlarını Hikmet abiye verip fotoğraf çekindiler. Tabi izdiham oldu millet sıkış tepiş anca geliyor. Ve Hikmet abi  o sıkışıklıkta bile ” kızlar alın çekindik. Sonradan çok kötü çıkmışım falan demeyin.” Dedi. Daha sonra bir ablanın isminin sonunda Nur varmış. Eh be güzel abim o kalabalıkta Nur ayrımı bitişik mi ? diye sormayaydın iyiydi:) bir abimiz de yeni evlenecekmiş sanırım. Hikmet abinin o güzel duaları aklımdan silinmiyor ve de uzun not yazışı… Hatta aramızda kalsın.’Kitabına uzun not yazılan abi’nin eşinin adıda Kübra’ydı sanırım. O kadar ilgimi çekti yani:) mahalle teyzelerine dönmüş gibi hissetsem de bir yazarı o an da daha iyi tanımanın başka  bir yolu yoktu.

 

Velhasıl kelam kardeşlerim seminerin konularına geçmek istiyorum. İlk olarak hepimizin olduğu kuzenlerden bahsetti. Sevgilisi olan, mesajına anında cevap yazan ve mesajı sırıtarak okuyan kuzenlerimizden. Daha sonra hayat hikayesine başladı. Elif abladan bahsetti.( bu arada ilgimi çok çekti demeden geçmek istemiyorum. İmzasına elif harfiyle başlıyor. Ne kadar büyük bir incelik) Gerçek aşktan bahsetti. Bu seminerden çıkıp gittiğimizde sadece işte bir tane adam geldi konuştu demek yerine; Bu seminer benim hayatımı değiştirdi. Allah’a olan aşk kıvılcımımı gerçekleştirdi. Dememizi hedeflediğinden bahsetti.Birçok farklı konudan bahsettik. İnsanların nasıl yönlendirildiğini bile. Nasıl ki bir maymuna muz uzatılsa hepsinin önce ki muzu bırakıp yenisine daha sonra yeni muz uzatıldığında o muzu bırakıp başka muza gidiyorsa insanların da şuanda onlara benzediklerinden bahsetti. Mevzular o kadar derindi ki sigaraya bile değindik:) Bunu Hikmet abiye yazmıştım; 45 dakika olmuştu seminer başlayalı. Hikmet abi de 45 dakika olmuş dedi ve ordan bir abi ; yok abi daha 5 dakika oldu dedi. Hem Hikmet abiyi hemde Derttaşları güldürüp aynı zamanda mutlu etti bu söz. Zaten altıüstü 10 dakikalık seminerdi( bir saat sürdü ama bunu hissetmedim bile gerçekten 10 dakika gibi geldi.)

Uzun lafın kısası; çok güzel bir gün geçirdim elhamdülillah. Hayata tek bir yönden bakmamayı öğrendim. Kendimde adlandıramadığım değişiklikler yaşadım. Hatta kendi kendime yazdığım yazıya bile yansıttığımı hissettim. Nasip olursa bir gün o yazıyıda sizlerle paylaşmak isterim. Böyle abilerimiz Allah’ın ben senden razıyım ey kulum dediği abiler olsun inşallah. Yeniden bekliyoruz  Bursa’ya Hikmet abi. Allah’a emanet olun kardeşlerim…

 

 

 

 

 

Kanser farkındalığı haftası 

Kan veremiyorsak bile dualarımızı esirgemeyelim…

Bazen insanlara şaşarak bakıyorum. Nasıl oluyorda bin çığlığa sağır kalabiliyorlar? Bu haftanın bende yeri ayrı… Bu hafta benim meleğimin haftasıydı… Ölüm ölmüyor kardeşlerim, sevdiklerinize sahip çıkın hatta bırakın bu yazıyı okumayı onlara seni seviyorum mesajı atın. Çünkü uzun bir süre sonra atmak istediğinizde;geç kalmış olabilirsiniz… 

Kanser olan kardeşlerimize ne yapmalıyız? 

 Başta dediğim gibi her işin başı dua, sakın dualarınızda eksik etmeyin! Bir diğeride destek olmak, her daim motivasyonunu yükselticek şeyler yapın, onu ziyeret edin, ziyaret edemiyorsanız mesaj atın, hediyeler alın inanın bana bir pamuk şeker bile mutlu etmeye yetecektir. Eğer bu hasta kardeşimiz sizin için candanda öteyse saçınızı ona destek vermek amaçlı kazıtın. Belki, o kadarda değil! diyeceksiniz ama bunu yapan İNSANLAR var. Ve dünya bu güzel insanlar hatrına dönüyor… Ama bulaşıcıysa yada bizden kardeşimize mikrop geçiyorsa ziyaretlerinizi kısa tutup seyrekleştirmeliyiz.

Allah’ın kaderininden kaçınılır mı ? 

 Elbette kaçınılmaz kardeşim, ben bu soruya 2.Halife Hz. Ömer’in cevabını vermek istiyorum: “Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyorum.” Ticaret yapmaya gideceği yerde bulaşıcı hastalık olduğunu söylediklerinde Hz. Ömer oraya gitmekten vazgeçmişti. Ve ona şu soruldu:”Ya halife Allah’ın kaderinden kaçınılır mı?” Hz. Ömer de bu soruya az önce dediğim yanıtı vermişti.

Herkes ölümden korkuyor çünkü herkes cennetti hak etmediğinin farkında!!! 

Kardeşlerim umarım beğenmişsinizdir. Aslında ardarda yazı yazmayacağım. Ama başta dediğim gibi bu haftanın yeri bende farklı… Birtanecik meleğim, canım içi Beyza’mın aziz ruhuna… Allah’a emanet olun.

14 Şubat rezilliği

Birçok gencimizin esir düştüğü; zehr-i bal, karınca misali olan gençlerimizi adeta balda boğuyor.Yahudilerin 14 Şubat sevgililer günüde gençlerimize karşı uygulanmış en etkili silahlardan biri olmuştur. Onların özel günleri bizi alakadar etmemelidir!

Ne yani hiç mi özel gün kutlamayalım?

Elbette kutlayabilirsin kardeşim. Lakin yahudilerle aynı günleri kutlamamalıyız! Nitekim O (sav) peygamber ki yahudilere benzememek için tırnaklarını sırası karışık bir biçimde kesti. Saçlarını yahudiler uzatırsa kestirir, yahudiler kestirirse uzatırdı. Böyle bir peygamberin ümmeti nasıl olurda yahudilere benzemek için çaba sarf eder…  Okumaya devam et “14 Şubat rezilliği”